Yazan : Cansu Gedik  21 Mart 2017 Salı

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi, birçok ekonomik, sosyal ve çevresel zorluğa değinen 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinden oluşuyor. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşabilmek için güçlü işbirliklerine ve yeni iş birliği modellerine ihtiyacımız bulunuyor. Şüphesiz, özel sektör bu hedeflere ulaşmak için muazzam bir potansiyele sahip önemli bir aktör konumunda. İş dünyasının bu çağrıya cevap verebilmesinin en etkili yollarından biri ise “kapsayıcı iş modelleri” benimsemesi…

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
Eylül 2015’te dünya liderleri, 2030 yılına kadar yoksulluğu ortadan kaldırmak, eşitsizliklerle mücadele etmek ve iklim değişikliğine yönelik aksiyon almak için 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’nden oluşan Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’ni kabul etti. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2015 yılına kadar tüm dünyada yoksulluğu azaltmaya yönelik belirlenen 8 hedeften oluşan Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin devamı niteliğinde. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin bir adım ötesine geçerek yoksulluğun ana nedenlerine çözüm bulmayı ve herkesin faydalanabildiği bir kalkınma modelini sağlamayı amaç ediniyor.
Kapsayıcı işletmeler, temel ürün ve hizmetleri düşük gelirlilere sunan veya tedarik zincirlerine çalışan, tedarikçi ya da girişimci olarak düşük gelirlileri dâhil eden iş modelleridir. Kapsayıcı iş modellerinin – farklı sektörlerde, coğrafyalarda ve büyüklüklerde olsalar da – tek bir ortak noktaları var: ticari sürdürülebilirliği sosyal etki ile birleştirerek düşük gelirlilere fayda sağlıyorlar.

Kısacası bu girişimler, hayırseverliğin bir adım ötesine geçerek yoksul bireyleri müşteri, tedarikçi, bayi ve dağıtıcı olarak şirketlerinin değer zincirine katıyor; bu sayede Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin işaret ettiği amaçları eyleme dökmüş oluyorlar.
Kapsayıcı iş modellerinden bahsederken, yoksulluğu da tanımlamak gerekiyor. Farklı tanımlar olsa da ana hatlarıyla yoksulluk, gıda, temiz içme suyu, hijyen, sağlık, barınma, eğitim ve bilgi edinme gibi temel insani ihtiyaçları karşılamakta ciddi mahrumiyet çekme durumu olarak özetlenebilir. Yoksulluk bazen sadece kazançla değil, sosyal hizmetlere erişimle de bağlantılı olabilir. 2013 yılı verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 10,7’si günde 1,90 Dolardan az parayla hayatını sürdürüyor. Dünya genelinde 767 milyon insanın günde 1,90 Dolardan az miktarda parayla geçindiği düşünüldüğünde, bu sorunun sadece devletlerin müdahalesiyle çözülemeyecek kadar büyük olduğu göze çarpıyor.

Aşırı yoksulluk sınırının ötesine geçip düşük gelirlileri (birçok kaynağa göre, satın alma gücü paritesi çerçevesinde günde 8 Dolardan az miktarda parayla geçinenler) hesaba katınca dünya nüfusunun çok büyük bir kesiminden bahsedildiği ortaya çıkıyor.

Kapsayıcı iş modelleri, düşük gelirli insanların hayatına önemli ölçüde etki ediyor. Yoksulluk içinde yaşayan aileler için düşük maliyetli sağlık hizmetlerine erişmek, temiz enerji kullanmak, birikim ve kredi kanallarına sahip olmak, ev sahibi olmak veya iş bulmak yaşam standartlarında çok ciddi iyileşmeye neden oluyor; doğrudan veya dolayı olarak gelirlerinin artmasına olanak sağlıyor.

Kamu kaynaklarının üzerindeki baskıyı azalttıkları ve yoksullukla mücadeleye katkı sağladıkları için kapsayıcı işletmeler, tüm dünyada devletlerin ve kalkınma ajanslarının giderek daha fazla ilgisini çekiyor ve desteğini alıyor.

Kapsayıcı iş modelleri, iş dünyasının Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne dâhil olabilmeleri için diğer yöntemlerden daha etkin görülüyor çünkü bu sayede iş dünyası bu hedefleri kendi iş stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak görebiliyor.

Kapsayıcı işletmeler, daha önceden dışlanmış ve hassas grupları ana işlerine dâhil ederek hem kendileri hem de dezavantajlı gruplar için değer yaratıyorlar. Yeni bir müşteri kitlesine erişiyor; yenilikçi ürün ve hizmetler geliştiriyor; daha kalifiye bir işgücüne sahip oluyor ve tedarik zincirlerinin kalitesini iyileştiriyorlar.

Kapsayıcı iş modellerinin, özel sektörün kurumsal sorumluluğu sadece hayırseverlik ya da toplumsal yatırım faaliyetlerine indirgeme alışkanlığını da değiştirmeye başladığı görülüyor. Artık tüm dünyada sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlama ve toplumun ilerlemesinde aktif rol oynama sorumluluğunun kamu, özel sektör ve sivil toplumun ortak görevi olduğuna dair fikir birliğine varılmış durumda.

Şirketlerin bu sorumluluğu ana işleriyle bütünleştirmesi ve yarattıkları değerin ayrılmaz bir parçası haline getirmesi aynı zamanda günümüz dünyasında barınabilmeleri ve uzun vadede başarı elde etmelerine de yardımcı oluyor.

Kapsayıcı işletmeler düşük gelirlileri farklı şekillerde değer zincirlerine dahil edebiliyor. Yapılan araştırmalarda, dünya genelindeki kapsayıcı işletmelerin çoğunun düşük gelirlileri temel ürün ve hizmetlerinden faydalanan tüketiciler olarak konumlandırdığı görülüyor. Bu işletmelerin düşük gelirlilere sunduğu temel ürün ve hizmetler sağlık, enerji, eğitim ve barınma alanında. Bunun yanı sıra kişilerin verimliliğini ve gelirini arttıran finansal hizmetler, mesleki eğitim ve tarımsal girdiler de sıklıkla sunuluyor.

Kapsayıcı iş modellerinin daha küçük bir kısmı ise düşük gelirlileri iş modellerinin içinde üretici olarak konumlandırıyor. Bu işletmelerde yoksul bireyler tedarikçi, çalışan veya girişimci olarak görev alıyor. Örneğin kapsayıcı işletmeler, hammaddelerini küçük aile işletmelerinden temin etmeyi özellikle tercih ederek bu çiftçilerin gelirlerini arttırmalarına destek olabiliyor ya da üretim, satış ve dağıtım kanallarına düşük gelirlileri dâhil ederek istihdam yaratabiliyor.
Bu dezavantajlı grupları iş modellerinde üretici olarak konumlandıran işletmeler, tüketici olarak konumlandıranlara göre daha az sayıda insanı etkileseler de yarattıkları etki çok daha büyük ve uzun vadeli oluyor. Çünkü bu sayede yoksul bireyler düzenli bir geçim kaynağına sahip olabiliyor ya da mesleki donanımlarını arttırabiliyorlar ve böylece düşük gelirli kesimde refah artışı sağlanabiliyor.

Üçüncü kapsayıcı iş modelinde ise işletmeler düşük gelirlileri değer zincirlerine hem müşteri hem de üretici olarak katabiliyor. Tanzanya’da Olyset® markasıyla böcek ilaçlı cibinlik üreten Sumitomo Chemical şirketi buna güzel bir örnek. Firma, yüksek kaliteli ve dayanıklı cibinliklerini makul fiyatlara satarak düşük gelirli insanların da ürünlerine erişebilmesini ve sıtma hastalığından korunabilmesini sağlıyor. Bunun yanı sıra, şirket üretim teknolojisini ücretsiz olarak Tanzanyalı bir üreticiye sunarak üründen faydalanacak yerelin kalkınmasını amaçlamış. Tanzanya’daki üretim tesisinde 8.000 Tanzanyalı işçiye istihdam sağlanıyor.
Kapsayıcı iş modellerine daha başka örnekler vermek de mümkün… Waste Capital Partners şirketi, kurdukları Waste Ventures India adlı sosyal girişim sayesinde Hindistan’ın birçok köyündeki çöp toplayıcılarının hayatını dönüştürüyor. Bölgede çöp toplama, daha çok kadınlar tarafından yapılan tehlikeli bir iş. Waste Ventures India, çöp toplama işini, çöp toplayıcılarının daha yüksek ve düzenli gelir elde edebilecekleri, sağlıklarını riske atmayacak ekipmanları kullanabilecekleri ve daha saygın bir hale getirerek profesyonelleştirmiş. Amaç, bu çöp toplayıcı kadınların sonunda şirkette hisse sahibi olmaları ve ekonomik koşullarını iyileştirme şansı elde etmeleri.

Envirofit ise Kenya’da düşük gelirli gruplara yönelik çevreci ocaklar geliştiren, üreten ve dağıtan bir kapsayıcı işletme. Envirofit, verimli, yüksek kaliteli ve makul fiyatlı ocakları düşük gelirlilere sunarak Kenya’da her yıl 15 bin, dünya genelinde ise 4 milyon kişinin zehirlenerek ölümüne yol açan geleneksel ocakların kullanımını azaltıyor. Bu ocaklar ev içi hava kirliliğini önemli ölçüde düşürerek geleneksel ocaklara göre çok daha güvenli ve sağlıklı bir çözüm sunuyor. Aynı zamanda yakıt tüketimini yüzde 60 azaltarak hem iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunuyor hem de hane giderlerinin azalmasını sağlıyor.

Dünya nüfusunun yüzde 50’si gelirini tarımsal faaliyetlerden elde ediyor ve gelişmekte olan ülkelerde 2 milyar kişinin küçük aile çiftliklerinde yaşadığı ve çalıştığı tahmin ediliyor. Bu konuyla ilgili bir kapayıcı iş modeli ise Türkiye’den Taze Kuru şirketi. Sağlıklı, temiz ve mevsiminde yetiştirilip kurutulmuş ürünler sunan şirket, yerel üretimi destekleyerek küçük aile çiftçileriyle, özellikle de kadınlarla çalışıyor. Taze Kuru, çalışanlarına kapasite geliştirici eğitimler veriyor ve bu aile çiftliklerinin AB standartlarında üretim yapmalarını teşvik ediyor.
Düşük gelirli tedarikçi ve çalışanlara odaklanan şirketlerin en önemli ticari motivasyonlarından biri tedarik zincirlerinde sürdürülebilirliği sağlayabilmeleri oluyor. Kakao, pamuk gibi hammaddelerinin üreticilerini güçlendirmelerinin nedeni, kısa dönemde karlarını maksimize etmektense uzun dönemde tedarik zincirlerini sağlamlaştırmayı tercih etmeleri.
Tüm dünyada kapsayıcı iş modellerini desteklemek amacıyla faaliyet gösteren uluslararası bir girişim var. 2008 yılında Birleşmiş Milletler’de başlatılan Business Call to Action (BCtA), şirketleri kapsayıcı iş modelleri geliştirmeleri konusunda harekete geçirerek Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşma sürecine ivme kazandırmayı amaçlıyor. BCtA’in 66 ülkede 180’in üzerinde üyesi var. Kapsayıcı işletmeler bu platformun bir parçası olarak kapsayıcı iş modellerini daha da geliştirme fırsatı yakalayabiliyorlar.

Türkiye’de 2016 yılında kapsayıcı işletmeler üzerine yapılan bir pilot araştırma, Türkiye’de özel sektörün kapsayıcı iş modelleriyle ilgili çok kısıtlı bilgiye sahip olduğunu gösteriyor. Kapsayıcı iş modellerine sahip işletmeler ise daha çok düşük gelirlileri çalışan olarak değer zincirine dâhil ediyor. Türkiye’de kapsayıcı işletmelerle sivil toplum kuruluşlarının veya kamu kuruluşlarının neredeyse hiç işbirliği geliştirmediği görülüyor. Halbuki şirketlerde konuyla ilgili farkındalık yaratılması ve kapsayıcı iş uygulamalarının desteklenmesi için kamu kurumları, kalkınma ajansları, STK’lar ve üniversiteler dahil tüm paydaşların işbirliği yapması gerekiyor.
Ekonomik kalkınmanın, istihdamın, teknolojik gelişmelerin ve inovasyonun lokomotifi olan iş dünyasının, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasında kritik bir rolü ve kazancı var. İş dünyasının, toplumsal refahın sağlanmadığı bir ortamda gelişmesi mümkün olamaz.
Şirketler, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni daha iyi özümseyerek ve vizyonlarını bu çerçevede güncelleyerek risklerini azaltabilir, tüketicilerin beklentilerini daha iyi anlayabilir, ihtiyaç duydukları kaynaklara erişimlerini güvenceye alabilir, rekabet avantajı elde edebilir ve tedarik zincirlerini güçlendirebilirler.

Kapsayıcı iş modelleri, iş dünyasına bu kapsamda yol gösterici olabilir.

Kaynaklar

* Bu makale T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün aylık yayın organı Anahtar Dergisi Mart 2017 sayısında yayınlanmıştır